Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararları doğrultusunda velayet sahibi anne, kendi soyadını haklı bir nedenin varlığı halinde ve velayet hakkı kapsamında çocuğuna verebilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesinde ‘adın değiştirilmesi ancak haklı sebeplere dayanılarak hakimden istenebilir’ denilmiş ve haklı sebebin varlığına önem atfedilmiştir.
Soyadı Değişikliği Davaları
Soyadı değiştirme davaları, Türk Medeni Kanunu ve Nüfus Kanunu kapsamında yurttaşların soyadı değişikliği taleplerinin Mahkemece incelenmesi ve karara bağlanmasına hizmet eder. Soyadı değişikliği davalarına ilişkin yazımızı okuyabilirsiniz : Soyadı Değişikliği
Velayet Hakkı ve Annenin Çocuğuna Soyadını Vermesi
Eşlerin boşanmalarına yönelik karar veren Aile Mahkemesi, tarafların talepleri ve re’sen araştırmaları neticesinde velayet hususunda da bir karar verecek, eşlerden birisini velayet hakkı sahibi olarak belirleyecektir. Türk Medeni Kanunu’nun 339. maddesine göre velayetin kapsamı şu şekilde ifade edilmiştir : ‘ Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar. Çocuk, ana ve babasının sözünü dinlemekle yükümlüdür. Ana ve baba olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanırlar, önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini göz önünde tutarlar. Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep olmaksızın onlardan alınamaz. Çocuğun adını ana ve babası koyar’.
Velayet hakkının kapsamı yalnızca bununla sınırlı değildir. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddeler ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin kullandığı şu ifadeler velayet hakkı sahibi annenin çocuğuna kendi soyadını verebileceğini göstermektedir :
”Velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu, velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği, evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile kendisine velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, somut olayda söz konusu değişikliğin çocuğun üstün yararına da aykırı bulunmadığı ve çocuğun soyadı değişmekle kişisel durumunun değişmeyeceği (TMK m. 27) dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”
Görüldüğü üzere velayet hakkı sahibi annenin kendi soyadını çocuğuna vermesi, velayet hakkı kapsamındadır.
Velayet Hakkı Kapsamında Açılan Soyadı Değişikliği Davalarında Yargılama
Velayet hakkı sahibi olan anne tarafından haklı nedenlere dayanılarak açılacak soyadı değişikliği davalarında yargılama ile ilgili bazı bilgilere ihtiyaç vardır :
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Velayet hakkına ilişkin taleplerde görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Anne tarafından velayet hakkına dayanılarak çocuğun soyadının değiştirilmesine ilişkin davalarda da görevli mahkeme Aile Mahkemesi olacaktır.
Anne tarafından çocuğun soyadını değiştirmek için açılacak davalarda yetkili mahkeme davacının ikametgah yeri mahkemeleridir. İkametgaha bağlı olmayan Mahkemede açılacak davalar yetkisizlik nedeniyle; Aile Mahkemesi’nde açılmayan davalar ise görevsizlik nedeniyle reddedilecektir. Bu nedenle mutlaka bir avukat ile bu işlemleri sürdürmeniz gerekmektedir.
Davacı ve Davalı Sıfatı
Soyadı değişikliği davalarında davacı sıfatı velayet hakkı sahibi kişi olacaktır. Genellikle velayet sahibi anneler bu davaların davacısı sıfatındadır. Önemli olan nokta ise davalı sıfatıdır. Soyadı değişikliği davalarında davalı sıfatı Nüfus Müdürlüğünde iken velayet hakkına dayanarak açılacak soyadı değişikliği davalarında hem Nüfus Müdürlüğü hem de müşterek çocuğun babası davalı olarak yer alacaktır.
Haklı Neden
Nüfus davalarında değişiklik yapabilmek için haklı nedenin varlığı aranır. Uygulamada ve Yargıtay kararlarında haklı neden olarak şu başlıklar sayılabilir :
- Milli kültüre, örf veya adete uygun olmama
- Alay edilebilir, kötü anlam ifade edebilir olma
- Mesleki açıdan adın zedeleyici olması
- Başka bir isimle tanınmış olma
- Din Değişikliği
Tanık Beyanları
Velayet hakkına dayanarak çocuğunun soyadını değiştirmek isteyen anne, haklı bir nedene dayanmalı, bu haklı nedenini de tanıklar yoluyla ispat etmelidir. Elbette yazılı deliller var ise kullanılacaktır lakin bu tip davalarda yazılı delil olması çok muhtemel olmayıp tanık beyanları üzerinden hareket edilecektir. Bu nedenle tanık beyanları önemlidir.
Yargılama Süresi
Soyadı değişikliğine ilişkin yargılamalar tek celsede sonuçlansa da Aile Mahkemelerinde açılacak soyadı değişikliğine ilişkin davalar daha uzun sürelerde sonuçlanabilmektedir. Bu nedenle haklı nedenin varlığı iyi saptanmalı, tanık beyanları buna göre hazırlanmalı ve iddia sağlıklı bir şekilde ispatlanmalıdır.
Velayet hakkı kapsamında açılacak soyadı değişikliği davalarında ortalama yargılama süresi 4-8 ay olup bu süreler kısalabilir ve uzayabilir.
Annenin Çocuğuna Soyadını Verebileceğine Dair Yargıtay Kararı
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi vermiş olduğu 09/04/2018 tarihli, 2018/1306 Esas ve 201/4719 K. sayılı kararı ile annenin çocuğuna soyadını verme arzusunun velayet hakkı kapsamında olduğunu tescil etmiştir. Karar içeriği şu şekildedir:
Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2015 ve 2013/3434 numaralı, 11.11.2015 tarih ve 2013/9880 numaralı, 20.07.2017 tarih ve 2014/1826 numaralı bireysel başvuru kararlarında ise; velayet hakkı tevdi edilen çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebin, velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olması sebebiyle Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında ele alınması gereken bir hukuki değer olduğunu, koruma, bakım ve gözetim hakkı veya benzer terimlerle ifade edilen velayet hakkı kapsamında, çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığını, eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğunu, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil ettiğini, çocuğun bir aileye mensubiyetinin belirlenmesi amacıyla bir soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların güvenilirliği ve istikrarının sağlanmasında, çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla birlikte, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine olumsuz etkilerinin kesin olarak saptanması gerektiğini ve başvurulara konu yargısal uygulamaların ölçülü olduğunun kabul edilemeyeceğini belirterek, eldeki somut olaya benzer nitelikteki başvurulara konu yargısal kararlarda Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte değerlendirilen Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmiş, aynı kararlarında ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesini de kararlaştırmıştır.
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda verdiği ihlal kararları, soyut ve somut norm denetiminden farklı olarak, sadece başvuruda bulunan kişi ve başvuruya konu idari işlem ya da karar açısından geçerli ve bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesinin saptadığı hak ihlalinin, mahkeme kararından kaynaklandığını belirleyen ve Kuruluş Kanununun 50. maddesinin (2.) fıkrasında dayanarak aldığı “ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmasına” ilişkin kararı karşısında, ilk derece mahkemelerinin başvuru konusu somut olay ve kişi bakımından artık başka türlü karar vermesine olanak yoktur. Ne var ki, yukarıda açıklanan velayet hakkına sahip annenin ortak çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesine yönelik açılan başkaca davalarda yapılan benzer yargısal kararların, bireysel başvuru konusu yapılması Halinde Yüksek Mahkemece, bundan sonra da hak ihlalinin tespit edileceği ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yolunun açılacağı da muhakkak gözükmektedir. Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Türkiye’nin taraf olduğu eki protokollerin ortak koruma alanında bulunan “temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının” öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yollarında çözüme kavuşturulması asıldır.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararları kapsamında; “Çocuğun Üstün Yararı” ilkesinin de irdelenmesi gerekmektedir. Bu ilkenin en genel anlamdaki tanımı, çocuğun yararlarının her zaman ve her koşulda öncelikle korunması olup, çocuk hukukunda karşılaşılan tüm sorunlarda, görevli ve yetkililere yol gösteren, çocuk yararına çözümün tercih edilmesini emreden, zayıfı, güçlüye karşı koruyan en üst ilkedir (AKYÜZ,Emine Çocuk Hukuku Çocuk Haklarının Korunması, 2012 s. 10). Çocuğun üstün yararı, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınması zorunlu olan ve belirli bir somut olayda çocuk için en iyisinin ne olduğunu belirlemede dikkate alınan bir ölçüt, bir kılavuzdur. Çocuğun üstün yararı çocuğun haklarını garanti altına alan bir işlev de üstlenmektedir (YÜCEL,Özge Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt 1 Sayı 2, Aralık 2013, s. 117-137). Esasın da çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ilerde toplumda zararlı davranışlarının ortaya çıkmasını da engelleyecektir (BAKTIR, Çetiner Selma, Velayet Hukuku, Ankara 2000 s.33).
Somut olayda, velayet hakkına sahip davacı anne, soyadlarının farklı olmasından çocuğun rahatsız olduğunu ve anne ile aynı soyadını taşımak istediğini ileri sürmüş olup, davacı tanıkları da davalı babanın çocuğuna ilgisiz olduğunu, yaklaşık üç yıldır babanın çocuğunu görmeye gelmediğini, çocuğun birlikte yaşadığı anne ile aynı soyadını taşımamaktan rahatsız olduğunu, anne ile aynı soyadını taşımak isteğini sürekli dile getirdiğini, kendisini tanıtırken soyadını annenin soyadı olan “K2” olarak ifade ettiğini beyan etmişlerdir. Çocuğun soyadının annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde çocuğun üstün yararı bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, az önce açıklanan tanık beyanlarından çocuğun soyadının annenin soyadı olarak değiştirilmesinin çocuğun üstün yararına olabileceği anlaşılmaktadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında; velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu, velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği, evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile kendisine velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, somut olayda söz konusu değişikliğin çocuğun üstün yararına da aykırı bulunmadığı ve çocuğun soyadı değişmekle kişisel durumunun değişmeyeceği (TMK m. 27) dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeple İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 14.11.2017 tarihli kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi olan İzmir 8. Aile Mahkemesinin 18.07.2017 tarih 2017/11 esas, 2017/523 karar sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın adı geçen ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kararın bir örneğinin de adı geçen bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi. 09.04.2018