Yurtdışı mahkemelerince verilmiş ve kesinleşmiş kararlar, açılacak tanıma tenfiz davası ile ülkemizde uygulanabilir ve icra edilebilir hale gelecektir. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 58. maddesine göre ”yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır” denilmektedir. Yine MÖHUK‘un 59. maddesine göre ”yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder” şeklindedir. Görüldüğü üzere ilgili yabancı mahkeme kararları ancak ülkemizde tanıma ve tenfiz davası açılarak uygulanabilir ve icra edilebilir olacak, maddi hukuk bakımından etkisi ise yabancı mahkeme kararlarının kesinleştiği tarih itibariyle hüküm ifade edecektir.
Yabancı mahkemeler tarafından verilmiş aile hukuku, borçlar hukuku, ticaret hukuku ve miras hukuku kararları gibi maddi hukuku ilgilendiren kararlar MÖHUK 59. madde kapsamında kararın kesinleştiği tarih itibariyle maddi hukuk bakımından etkisini gösterecektir. Önemle belirtmek gerekir ki her halükarda tanıma ve tenfiz davası açılmalıdır.
Tanıma Davası ve Tenfiz Davasına ilişkin detaylı yazımızı okuyabilirsiniz : Tanıma ve Tenfiz Davası
Yabancı Ülkede Boşananlar Bakımından Kesin Hüküm ve Zamanaşımı Değerlendirmesi
Yurtdışında boşanan kişilerin evlilikleri ülkemiz kanununa göre devam etmektedir. Bu nedenle yabancı ülkelerde boşanan kişiler tanıma ve tenfiz davası açarak ilgili boşanma kararının uygulanmasını ve icra edilmesini istemelidir. Tanıma ve tenfiz davası açılmadığı müddetçe ilgili kişiler kayıtlarımıza göre evli görünmeye devam edecekler, sonrasında yapılacak evlilikler ve doğacak çocuklar ile edinilecek mallar (taşınır taşınmaz) bakımından birçok nüfus problemi ortaya çıkacaktır.
Yurtdışında boşanan kişiler, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarih itibariyle boşanmış sayılırlar. Tanıma ve tenfiz davası açıldıktan sonra yapılacak işlemlerde ve açılacak davalarda boşanma tarihi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarih olarak kabul edilecektir lakin tanıma ve tenfiz davası sonrasında açılacak davalarda ise zamanaşımı başlangıcı tanıma ve tenfiz davasının kesinleştiği tarih olarak kabul edilecektir. Buna ilişkin örnek kararı paylaşmak isteriz :
Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mal rejiminin tasfiyesi davalarında zamanaşımı süresi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146.maddesine göre, on yıl olarak kabul edilmektedir. Yargıtay’ın ve Dairemizin görüşü bu yöndedir.
Çözüme kavuşturulması gereken husus, zamanaşımı süresinin yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihte mi yoksa, tanıma tenfiz karırının kesinleştiği tarihte mi başlayacağıdır.
Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır(5718 s.lı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’nun 50). Kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi, tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine(5718 s.lı MÖHUK’nun 58/1), kesin hüküm veya kesin delil etkisi ise yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder (5718 s.lı MÖHUK’nun 59).
Karşılığı Mülga 2675 sayılı Kanun’da bulunmayan 5718 s.lı MÖHUK’nun 59.maddesi, yabancı mahkemelerce verilen kararların maddi hukuk bakımından ülkemizde hüküm ifade etmeye başlayacağı tarihi göstermeye ilişkindir. Söz konusu yasal düzenlemeyle, özellikle Ticaret, Borçlar, Miras ve Aile Hukuku yönünden belirsizliği ortadan kaldırmak adına önemli eksiklik giderilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalar yönünden, anılan kanun maddelerinin değerlendirilmesi gerekirse; tanıma tenfiz kararı verilmek koşuluyla, eşler yabancı mahkemenin boşanmanın kabulüne ilişkin verdiği kararının kesinleştiği tarih itibarıyla boşanmış sayılırlar. Bu yasal düzenlemeye göre, tanıma tenfiz kararı daha sonraki tarihlerde verilse dahi, evlilik birliği yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihte sona ermiş kabul edilecektir.
MÖHUK’nun 59. maddesi ile getirilen bu düzenleme sayesinde, eşlerin yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihten, tanıma tenfiz kararının verildiği tarihe kadar geçen ara dönemde edindikleri malvarlıkları, evlilik birliği dışında edinilen mal olarak kabul edilecektir. Diğer yandan, bu ara dönemde birbirlerine mirasçı olmayacaklar, duruma göre bu dönemde doğan çocuk evlilik dışı doğmuş sayılacaktır. Bu düzenlemeyle, yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarih ile tanıma tenfiz kararının kesinleştiği tarih arasındaki ara dönemdeki belirsizlik ortadan kaldırılmıştır.
Aksi düşünceyle, on yıllık zamanaşımı süresini yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihte başlatmak; tanınma tenfiz karar verilene kadar geçen sürede eşler, Türk Kanunlarına göre halen evli sayılacaklarından, ara dönemde boşanmaya bağlı olarak Türkiye de açılacak tazminat, nafaka, velayet ve mal rejiminin tasfiyesi gibi bazı dava haklarından yararlanma imkanı olmayacak, açılmış davaların da görülebilirlik ön koşulu (evlilik devam ettiğinden) gerçekleşmediğinden reddedilmesi sonucu ile karşılaşılacaktır. Başka bir anlatımla, tanıma tenfiz kararından önceki ara dönemde, taraflar boşanmaya bağlı diğer dava haklarını kullanamayacak, ancak zamanaşımı işlemeye devam edecektir.
Tanıma tenfiz kararından sonra açılacak davalarda ise, zamanaşımı, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihte başlatılmış olacağından zamanaşımının geçmiş olması olasılığı ile karşılaşılacaktır. Bu görüş, hak sahibinin haktan yararlanmasına izin verilmeden, zamanaşımını işletmeye başlatmak demektir ve hak arama yolunun kapatılması anlamına gelir. Katılmadığımız bu görüş TBK’nun 149/1 ve 153/6 maddelerine de aykırıdır.
İleri sürülmesi zamanaşımına bağlanan hakların kullanılmasında, zamanaşımı, söz konusu hakkın kullanılabilir duruma geldiği tarihte başlar. Bir hak kullanılabilir duruma gelmeden zamanaşımı işletilemez. Tüm bu açıklamalar nedeniyle, Dairemizce on yıllık zamanaşımı süresinin yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihten başlatılmasına yönelik önceki uygulamasından vazgeçilerek, tanıma tenfiz kararının kesinleşmesinden itibaren işletilmesi kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince; Eşler Pfaffenhofen a.d. İlm Asliye Hukuk Hakimliği’nin 26.11.1998 tarihinde kesinleşen ilamı ile boşanmışlardır. Söz konusu ilam, … 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 15.03.2003 tarihinde kesinleşen kararıyla tanınmıştır. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin temyize konu dava ise 14.03.2013 tarihinde açılmış, davalı tarafça, süresinde zamanaşımı def’inde bulunulmuştur. Temyize konu iş bu dava, eski HUMK zamanında 19.07.2007 tarihinde açılan davada yapılan yargılama sonucu saklı tutulan 99.470-TL alacak miktarı ile ilgili olarak açılmıştır.
Zamanaşımı süresi tanıma tenfiz kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıldır. Hal böyle iken tanıma kararının kesinleştiği 15.03.2003 tarihi ile eldeki davanın açıldığı 14.03.2013 tarihi arasında 10 yıllık zamanaşımı süresi henüz geçmediğine göre, mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde toplanan ve toplanacak olan taraf delillerine göre uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu nedenle kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 513,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 23.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi